21 Ağustos 2019 Çarşamba

Biraz biraz

Biraz sarı, biraz yeşil olmalı,
Biraz da sen.
Sen, birazdan biraz fazla olmalı ama.
Sarıdan da yeşilden de fazla.
Sarı gibi enerjik,
Yeşil gibi dingin.
Biraz biraz olmalısın hepsinden.
Sen biraz  fazla olmalısın.
Birazdan biraz daha fazla...


Martı İstanbul

Sessizce dolaşır martılar engin denizlerde. Sessizce kanat çırpar ve sessizce bakar bakar elindeki son çıtır simidine. Senin vermek istediğini anlayınca yaklaşır, bozar sessizliğini. Vahşi değildir, asla! Seni de yemeye kalkmaz simitle. Haddini bilir! Kendi ihtiyacını bilir, elindekiyle yetinir. İnsanoğlu gibi değildir yani. Aç ama tok..
    İstanbul kokar martı, İstanbul kokar. İstanbul kadar yalnızdır, İstanbul kadar kalabalık.. İstanbul kadar açtır, istanbul kadar tok. İstanbul gibi engin bir sevgisi vardır insana, maviye, yeşile, özgürlüğe, sanata... Sessizdir, İstanbul gibi, huzur dolu... Bir okadar da gürültü. Kısaca İstanbul'dur martı. Martı, İstanbul...


Rengarenk

Yavaşça süzüldü kuşun kırık kanadından en kalın tüyü, indi, indi. Tıpkı bir kar tanesi gibi yavaşça kondu yere. En kalın tüy olduğu için midir yoksa kuşun bir parçası olduğu için mi yavaş indi bilinmez. Bana kuşun bir parçası olduğu için gibi geldi. Artık kuş daha rahat uçabilirdi. Üstündeki büyük bir ağırlıktan kurtulmuştu. En kalın tüyden, en ağırından, en renklisinden... Evet, rengarenekti o tüy. Kırmızıyla başlıyor üzerine lacivert sonra yeşil ekleniyor ve yavaş yavaş griden siyaha doğru gidiyordu. Parlaktı. En ağır, en kalın, en renkli ve en parlak. Artık yoktu, yere yavaş yavaş düşmüş, yaşlı kuş da ondan kurtulmuştu. Artık daha rahat uçabilir, kanatlarını dah rahat çırpabilirdi ama yapmadı. Renkli kanadını aradı gagasıyla tüylerini karıştırarak, bulamadı. Can dostu, arkadaşı, sırdaşı, eşi geldi yanına tanımadı onu, kovdu ağaç dalından, yuvasından. Kanadını aramaya koyuldu kuş. Bulamadı. Artık simyahtı. Ne kırmızı, ne mavi ne de yeşil vardı. Sadece siyahtı. Simsiyah.


18 Kasım 2015 Çarşamba

Hayata Giriş

Görmek için ölmek gerekir gerçekleri. Daha ölmedim, ne kadar görebildiğim aşikâr. Ölmeyi de denemedim açıkçası görebilmek için, ne kadar görmek istediğim de aşikâr! ‘Ölmeden önce ölmek’ dedikleri şey… Yok… Ölemiyorum.


11 Mayıs 2015 Pazartesi

13. 01.2012

Düşünüyorum.
Neyi mi?
Hiç!
Boş
Ve anlamsız
Şeyler.
Arıyorum.
Neyi mi?
Bilmem, hiç!
Sanırım kendimi.
- Hı? O kim?
- Bilmiyorum .
- İnsan kendini bilmez mi hiç?
- Arıyorsa evet!


25 Mart 2015 Çarşamba

SESSİZLİK

Sessizlik sarmışsa dört bir yanını
Düşün düşün nereye kadar?
Sessizliğin içinde kaybolur,
Sessiz düşüncelerin.

Sessizliği dinlemek istersin,
Madem sessizlik sarmış etrafını.

Onu bile yapamazsın.
Hep bir gürültü vardır kafanda.
Adı sessizliktir sadece.
Derin gürültülerden oluşan

Sessizlik :
Gürültü yığını, gür-ül-tü! Gür-ü-l-tü!


1 Nisan 2014 Salı

Sessizlik hakimdi. Sadece nefes alış ve verişlerini duyabiliyordu. daha doğrusu sadec nefes alış verişelrinde hayatın anlamını bulabiliyordu.